ANKARA (üüncüsayfahaber) - Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, gerektiğinde Birleşmiş Milletler'e karşı yeni bir küresel sistem kurulması çağrısında bulundu. TBMM Genel Kurulu'nda konuşan MHP'li Özdemir, insanlığı bekleyen büyük, yeni ve güncel riskler karşısında Birleşmiş Milletler'in yapısal olarak gözden geçirilmesi ve yeniden ele alınmasının acil bir ihtiyaç olduğunu bildirdi.
Temel ölçünün mutlak suretle insanlığın huzurunun tesis edildiği bir yapı olduğuna dikkat çeken MHP Kayeri Milletvekili İsmail Özdmir, "Bu kapsamda da ülkemizin sürekli ifade ettiği dünyanın 5'ten büyük olduğu gerçeği her tarafça dikkatlice ve üzerinde hassasiyetle düşünülmesi gereken bir konudur. Her ne kadar Güvenlik Konseyi üyesi ülkelerin ilk etapta buna sıcak bakmayan bir tutum takınmaları gözlemlense de kaçınılmaz gelişmeler kapımıza geldiğinde dünyanın huzur ve barışı için yeni veya revize edilmiş bir küresel sisteme geçilmenin ne derecede zorunluluk olduğu görülecektir" dedi.
MHP Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir'in arabuluculuk sonucunda yapılan milletlerarası sulh anlaşmaları hakkında Birleşmiş Milletler Konvansiyonunun onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun teklifi üzerine partisi adına TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
2020 yılı içerisinde yaygınlaşmaya başlayan Covid-19 pandemisi küresel ticareti baştan sona etkilemiştir. Dünyada ticarette yaşanan daralma, beraberinde yeni önlemlere, yeni koşullara uygun arayış, strateji ve uygulamalara geçmeyi her ülke için zorunlu hâle getirmiştir. Bu durumda ülkeler arası ilişkilerde ticari münasebetlere yönelik tedbirlerin geliştirilmesine dair çaba ve gayretler de yoğunlaşmıştır. Hiç kuşku yok ki pandeminin etkisinin azalmasıyla beraber küresel ticari faaliyetlerde önemli bir ivmenin yakalanması, daha şimdiden, açıklanan verilere bakarak mümkün gözükmektedir. Ülkemiz pandeminin ağır koşullarını, alınan yerinde ve doğru olan tedbirleri kararlılıkla uygulayarak aşmayı başarmış ve küresel seviyedeki ticaretimizde de hızlı bir toparlanma şimdiye kadar gözlemlene gelmiştir. Dış ticaret hacmimiz 2020 Aralık ayında bir önceki yılın yani tam da Covid-19 pandemisinin başladığı dönemle mukayese edildiğinde yüzde 13,58 oranında artış göstermiştir. 2020 yılındaki toplam dış ticaret hacmimiz ise 388 milyar 939 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Yine, 2020 yılı içerisinde küresel ticaret hacmi Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı verilere göre 2019 yılıyla mukayese edildiğinde yüzde 9 oranında azalmıştır. Türkiye bu daralmadan en az etkilenen ve en hızlı toparlanma gösteren ülkeler arasında en üst sırada bulunmaktadır. Dolayısıyla, alınan tedbirler ve geliştirilen ilave stratejilerle 2021 yılının ülkemiz açısından küresel ticaretteki yerini daha ileri bir seviyeye taşınması anlamında çok daha olumlu bir şekilde geçeceğine dair inancımız da bu verilere bakarak tamdır, mümkündür. Zira Türkiye artık sadece bölgesinde değil, farklı kıtalarda kendisini ticari olarak kanıtlamış, katma değeri yüksek ürünleriyle talebe yönelik prestijini artırmış, ikili ve çoklu yeni ticaret anlaşmalarıyla yeni koşullara adapte olabilmeyi de yine başarmıştır. Bu kapsamda ithalat ve ihracat alanlarında faaliyet gösteren teşebbüslerimize verilen destekle birlikte hak ve menfaatlerinin kurulmasına yönelik sergilenmesi gereken gayretlerin olduğu da aşikârdır. Değerli milletvekilleri, ticaret dünyasında zaman zaman bazı anlaşmazlıkların olabildiği malumdur. Bu kapsamda son yıllarda gerek anlaşmazlıkların daha kısa sürede çözülerek zaman israfının önlenmesi ve buna dayalı ekonomik kayıpların daha düşük bir seviyeye indirgenmesi gerekse maliyet ve emek tasarrufun sağlanması anlamında ara buluculuk müessesesinin geliştirilmiş olması hiç kuşku yok ki büyük bir avantaj olmuştur. Ara buluculuk süreci ilk olarak ülkemizde 14 Kasım 2013 tarihinde uygulamaya geçmiştir. Gelinen noktada ve bugünkü verilere baktığımızda 1 milyon 917 bin 869 dosyanın ara buluculuk sürecine girdiği ve bu çalışmaların diğer ülkelerce de dikkatle takip edildiği yine ifade edilmektedir. Ayrıca iş dünyasına katkı sağlayan ara buluculuk sistemi, mahkemelerimizdeki yükü de azaltmış, sadece ekonomi ve ticari faaliyetlere katkı sağlamakla kalmamış, hukuk sistemimize de değer biçmiş ve yine, fayda sağlamıştır. Aynı gayretler bugün dünyanın pek çok ülkesi tarafından da uygulamaya geçirilmiştir. Her ülke kendi iç hukuk, nizam ve kuralları çerçevesinde uygulamaya geçirdiği ara buluculukla anlaşmazlıkların aşılması için rekabet koşullarındaki pozisyonlarını güçlendirmeyi arzu etmiştir. Ara buluculuk uygulamasının başarılı sonuçlar vermesi, uluslararası ticarette de uygulanabilirliğini ve her tarafa kazandıracağını şimdiye kadar göstermiştir. Bu kapsamda, şimdiye değin, ara buluculuk yönteminin yasal yükümlülüklerini düzenleyen bağlayıcı bir metnin olmaması bu uygulamayı hayata geçirememişti. Bugün gündemimizde olan, görüştüğümüz ilgili konvansiyon, ara buluculukla alakalı olarak uluslararası ticarette ihtiyaç olan hukuki talebin karşılanmasını sağlayabilecektir. Milletlerarası Ticaret Odası verilerine göre, 25 milyon dolarlık uyuşmazlık davasında tahkime gidilmesi hâlinde yaklaşık 2,9 milyon dolarlık ekstra bir masrafın ortaya çıktığı, aynı uyuşmazlığın ara buluculuk yoluyla çözümündeyse maliyetin 120 bin dolara kadar düştüğü ifade edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Türk şirketlerinin yaşayabileceği olası anlaşmazlık hâllerinde ara buluculuk sistemi sayesinde hak ve menfaatlerinin korunmasının daha sağlıklı olarak gerçekleşebileceği anlaşılmaktadır. Saygıdeğer milletvekilleri, Birleşmiş Milletler, ülkeler arası ilişkiler ve diğer küresel gelişmeler konusunda tesis edilmiş olan en üst düzeydeki uluslararası yapılanmadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasının şartlarına göre kurulan yapı, aradan geçen yetmiş yılı aşkın uzun zaman sonrasında yapısal olarak güncellenme ihtiyacında olduğunu her yönüyle göstermektedir. Bunun ilk nedeni, Birleşmiş Milletlerin kurulduğu dönemdeki dünya koşullarının artık bugün mümkün olmadığı gerçeğidir; ne siyasi ne ekonomik ne de başka bir kıstasla ele alındığında asla 1940'lı yılların günümüz ve özellikle de 21'inci yüzyılın geri kalan dönemiyle mukayese edilemeyeceği açıktır. Bugün, ülkeler arası ilişkilerde anlaşmazlıklar taraflar arasında doğrudan yürütüldüğünde ekonomileri ve siber dünyayı hedef alan saldırılar ile farklı coğrafyalarda vekil güçler arasındaki mücadele çerçevesinde çözülmeye çalışılıyor. Ülkeler arası rekabet sahaları, genelde kendi sınırları dışında, hangi bölgede rekabet ediliyorsa oranın insanını etkileyen yıkıcı sonuçlar doğurabiliyor. Dış müdahalenin yaşandığı her ülkede bu sonuç açık bir şekilde kendisini gösterirken vekil güçler olarak kullanılan terör örgütleri dahi ne yazık ki kategorize edilebiliyor. Dolayısıyla, adında her ne kadar "güvenlik" geçse de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olan ülkeler, küresel güvenliği riske atan eylemlerini bugün dahi ne yazık ki sürdürmeye devam ediyorlar. Nükleer silahların yahut balistik teknolojinin yaygınlaşmasının önlenmesi, sadece bu silahlara sahip olmayan ülkelerin çabalarını sınırlandırma gibi absürt bir yaklaşımla küresel güvenliği daha ciddi bir risk alanı hâline getiriyor. Söz gelimi, nükleer silaha sahip olduğu iddia edilen İsrail'in faaliyetlerine kimse, bilhassa da Güvenlik Konseyi üyesi ülkeler bugünlerde ses çıkarmazken diğer ülkelerin çabalarının küresel barışı olumsuz etkileyeceği yorumundan hareketle farklı bir gayret yürütülüyor. Bu yaklaşımın adil olduğu söylenemez. Var olan bir kabul, her ülke nazarında aynı yaklaşımla ele alınmalıdır. Bu yapılmıyorsa amaç, barış ve istikrarı tesis etmek değil; aksine, seçilmiş ve belirlenmiş ülkelerin üstünlüğünü kurabilmektir ki bunun kabulü de mümkün değildir. Diğer yandan, günümüzde sadece devletler arası ilişkilerle ilgili olmayıp çevre ve sağlık gibi diğer alanları da ilgilendiren, insanlığın ortak problemleri vuku bulmaya başlamıştır. Üstelik, bu problemler, aynı anda dünyanın genelini, tüm bölgeleri ve kıtaları ilgilendiren yüksek riskli bir seviyeye doğru hızla ilerlemektedir. Covid-19 pandemisi dahi, başlı başına Birleşmiş Milletler ile bu bünyede çalışan uluslararası kuruluşların yetersizliğini ve üzerinde çalışılarak günümüz koşullarına uygun hâle getirilmesi zorunluluğunu karşımıza getirmiştir. Ne hastalığın zamanında teşhisinde ve diğer ülkelerle paylaşılmasında ne tedavisinde ne de -şimdilerde görüldüğü üzere- aşılamanın adil bir şekilde yapılmasında ve uygulanmasında Birleşmiş Milletler, mevcut yapısıyla başarılı olamamıştır. Şimdi yeni bir tehlike daha insanlığın hemen karşısında bulunurken hâlâ iklim değişikliği gibi, yıkıcı etkileri olan bir süreçle alakalı sağlıklı iş birliği mekanizması kurulamamıştır. Bu kriz dünyayı yalnızca çevre koşulları itibarıyla değil doğrudan her ülke açısından millî güvenlik meselesi hâline gelebilecek gelişmeler sebebiyle de etkileyecektir. İklim değişikliğiyle mücadelenin başarılı bir şekilde yönetilememesi hâli ise beraberinde yıkıcı bir buhran ve kaos dönemini de getirebilecektir. BM YAPISAL OLARAK GÖZDEN GEÇİRİLMELİ
Dolayısıyla insanlığı bekleyen böylesine büyük, yeni ve güncel riskler karşısında Birleşmiş Milletlerin yapısal olarak gözden geçirmesi ve yeniden ele alınması acil bir ihtiyaçtır.
Temel ölçü mutlak suretle insanlığın huzurunun tesis edildiği bir yapı olmalıdır ve bu kapsamda da ülkemizin sürekli ifade ettiği dünyanın 5'ten büyük olduğu gerçeği her tarafça dikkatlice ve üzerinde hassasiyetle düşünülmesi gereken bir konudur.
YENİ BİR KÜRESEL SİSTEM
Her ne kadar Güvenlik Konseyi üyesi ülkelerin ilk etapta buna sıcak bakmayan bir tutum takınmaları gözlemlense de kaçınılmaz gelişmeler kapımıza geldiğinde dünyanın huzur ve barışı için yeni veya revize edilmiş bir küresel sisteme geçilmenin ne derecede zorunluluk olduğu görülecektir."