Biz Türkler farklı coğrafyalara ayak basmayı severiz. 

Biz Türkler kıtalar arasında at koşturmaya sevdalıyız. 

Biz Türkler dağları, denizleri aşıp farklı topraklara hükmetmeye aşığız. 

Biz Türkler, büyüklüğümüzü diğer budunlara göstermeye tutkunuz. 

Biz Türkler savaş alanların tozunu yutmaya bayılırız. 

Biz Türkler aşılmaz denilen surları aşmaya, geçilmez denilen çölleri geçmeye, yenilmez denilen orduları yenmeye meftunuz. 

Bunun bir gereği olarak da Ötüken’den gündoğusuna, günbatısına, kızılyana ve karayana doğru at sürmüşüz. Sadağımızda oklar, elimizde kılıçlarla nice yağıyı yenmiş ve o topraklarda bozkurt başlı tuğlarımızı, şanlı bayraklarımızı dalgalandırmışız. 

Ayak bastığımız topraklara otağlarımızı kurmuş ve oraları kendimize yurt edinmişiz. 

Atlarımızın nallarının bir kez ezdiği topraklara bir daha sırtımızı dönmemişiz. 

Biz Türkler tatil yapmak için bu topraklara gitmedik. 

Biz Türkler eğlence olsun diye bu coğrafyalarda dolaşmadık. 

Biz Türkler heyecan olsun diye bu denizleri aşmadık. 

Biz Türkler bir gün çıkmak için bu topraklara gelmedik. 

Biz Türkler gittiğimiz coğrafyalara oraları yurt edinmek için gittik. 

Biz Türkler Türkistan dışındaki yerlere oraları vatanlaştırmak için gittik. 

Biz Türkler o topraklarda bayrağımızı ebediyyen dalgalandırmak için gittik. 

Biz Türkler gittiğimiz hiçbir yerde misafir değiliz. Gittiğimiz hiçbir yerde sığınmacı değiliz. Gittiğimiz hiçbir yerde mülteci değiliz. 

Gittiğimiz her yerin tapusunu kan dökerek aldık. Gittiğimiz her yerin tapusunu savaş meydanlarında aldık. Gittiğimiz her yerin bedelini cenk alanlarında fazlasıyla ödedik. 

Mete Han Çin içlerine, Babür Şah Hindistan’a, Attila Avrupa’ya, Yavuz Sultan Selim Arap çöllerine bu yükse ruhun, bu yuksek karakterin sonucu olarak ayak bastı. 

Orhan Bey Bursa’yı, 1. Murat Edirne’yi, Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u bu duygu ve düşüncelerle fethetti. 

Niğbolu, Sıpsındığı ve Mohaç savaşında bu amaçla kanlı vuruşmalara giriştik. 

Sultan Alparslan öncülüğünde Malazgirt’e bu ruhla, savaş alanına bu duygularla ve Anadolu’ya bu düşüncelerle geldik. 

Anadolu’yu Türk’e ebedi yurt, bu coğrafyayı Türk’e ebedi vatan yapmaya geldik. 

Bizans'ın karşısına bir gün bu topraklardan çekilmek için çıkmadık. 

Bir gün Ötüken’e dönmek için Batıya kafa tutmadık. 

Haçlılarla boşuna savaşmadık. 

Kurtuluş savaşını boşuna vermedik. 

Batının Türk Milletiyle bin yıllık bir hesabının olduğunu iyi biliyoruz. Bizi Anadolu’dan çıkarıp atmak niyeti taşıdıklarından haberdarız. Bizleri geldiğimiz topraklara sürmek istediklerinden eminiz. Türk Milletini bu coğrafyadan atmak için geçmişte olduğu gibi bugün de her yola başvuracaklarından hiç şüphemiz yok. 

Bunları biliyor ve ülkemiz üzerinde oynanan oyunları tüm çıplaklığı ile görüyoruz. Tüm bunlar ışığında şunu belirtmek isteriz ki biz Anadolu’ya geçici süreliğine gelmedik. Bu topraklarda ebediyen kalıcıyız ve hiçbir yere de gitme niyetimiz yok.

Velhasıl biz Türkler bu toprakların tapusunu bin yıldır elimizde bulunduruyoruz. Anadolu’da misafir değil, Anadolu’nun sahibiyiz ve öyle olmaya da kıyamete kadar devam edeceğiz...